Denizli’nin o yakıcı sıcağı, bu yıl biraz acımasız esti. Öyle bir esti ki, hem arılarımızı hem de ballarımızı vurdu.
Denizli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Nihat Çomak’ın sözleri tabloyu net çiziyor: “Bu sene bal rekoltesi yüzde 50 düştü.” Düşünün, bin yüz kayıtlı arıcı… Her biri kovanına gözü gibi bakıyor, yaz-kış uğraşıyor. Ama bu kavurucu sıcaklar yüzünden, emeklerinin yarısı boşa gidiyor.
Ve mesele sadece “hava çok sıcak” demek değil. Çomak’ın anlattığına göre, hava 35 dereceyi geçti mi güneşin yakıcılığı çiçeklerdeki o “bal özü”nü, yani nektarı, resmen pişirip kurutuyor. Arı çiçeğe konuyor, ama bal yapacak malzeme çoktan tükenmiş. Kovandaki üretim de otomatik olarak düşüyor. Arıcı emeğini veriyor, ama kovan sessiz, arılar yorgun.
Asıl tehlike şu ki… Bu sadece “bal azaldı” meselesi değil. Arıcılık, sadece kavanoz kavanoz bal demek değil ki. Arılar, doğanın görünmez çiftçileri. Tarladaki domatesten, bahçedeki kiraza; ayçiçeğinden, pamuğa kadar birçok ürünün olmasını sağlıyorlar. Çiçekten çiçeğe konarken bitkileri tozlaştırıyor, meyveye dönüştürüyor.
Başkanın sözleri geçmişe bir ayna tutuyor: “30 yıl önce bir kovandan bir teneke bal alırdık. Şimdi öyle mi?” Hayır. Ve bu düşüş, sadece balın değil, ekosistemin de dengeden çıktığının göstergesi. Arılar azalırsa, tarım da çöker. Bitki verimsizleşir, ürün kaybolur. Bu da çiftçinin cebini, soframızı, mutfağımızı vurur.
Çomak, çiftçilere bu gerçeğin anlatılması gerektiğini söylüyor: “Arı sadece bal yapmaz, tarlanın verimini de artırır.” Yani arıcı ile çiftçi kader ortağı. Biri olmazsa, diğerinin işi zor.
Özetle… Denizli’de yaşanan bu durum sadece yerel bir sorun değil. Bu, iklimin değiştiğinin, sıcakların tarımı ve doğal hayatı nasıl vurduğunun acı bir işareti. Güneş kavurdukça, çiçekler kurudukça, arılar aç kaldıkça, aslında hepimizin geleceği sessizce eriyor.