GAZZE GÖÇ ETMİYOR. BİZLERİZ GÖÇ EDEN İNSANLIĞIMIZDAN…

Zorunlu göç edenler Gazze halkı değil, Filistinliler değil. İnsanlığımız göç ediyor Gazze’den... Hem de kabullenilmiş derin bir suskunlukla. Sesimiz sadece nefes alıp vermeden ibaret.

Yaşamak için… Harfler yok, kelimeler yok. Cümle dahî kuramıyoruz. Suskunluğumuzdur bizi göç ettiren insanlıktan. Göç eden insanlar değil, bizler göçüyoruz; muhteşem ve dehşet bir sessizlikle Gazze’den... Bu suskunluğumuz sürdükçe, sürünerek uzaklaşacağız insanlığımızdan. İnsanlıktan sürüleceğiz…


Sürgün edilen Filistin halkı değil, bizleriz. Güney’e, daha güneye sıkıştırılan Filistinliler değil, bizleriz. Dünya halklarıdır sürgüne gönderilen. Yerle yeksan olmuş sahil şeridinin ucundan en güneye zorla tehcire zorlanıyor Filistinliler... Oysa o daracık şeritte, sahilin bir ucunda ayakları sürüye sürüye yol alan yine insanlığımız.
“Hayat yerine ölümü dilemeye başladık” diyor bir Filistinli. Ama biz yaşıyoruz, değil mi? Yaşadığımızı iddia ediyoruz. “Bizler kısık sesleriz” bile diyemiyoruz. Tepkisiz ve sessiz olan bizler, evet; yaşadığımızı iddia ediyoruz. Ne hezeyan!
Bir haber diyor ki; “uluslararası toplum, yaşanan dramın derinleştiğine dikkat çekiyor, sivillerin korunması çağrısında bulunuyor…” Tamam… Peki ya sonra? Sonrası bu kadar işte… “Bu insanlık dışı zorunlu tehciri kınıyorum, lanetliyorum.” Tamam, peki ya sonra? Sonrası… Derin bir sessizlik kaplıyor ortalığı. Sessiz çığlıkların sesi bastırabilir mi bu feryadı?
Gazze’de insanlık ölüyor. Bilinmez bir yolda, güya güneye; bilinmezliğin en kuytu köşesine hapsediliyor Filistinliler. Bir milyon insan… Tam bir milyon! Akıbetleri belirsiz bir noktaya itiliyor.

Peki ya sonrası?
Enkaz yığını altındaki Raşid Caddesi bir tarihe tanıklık ediyor şimdilerde. O cadde dile gelse; bütün sözlerimiz yerine, bizden daha çok şey anlatır. Suskunluğumuzun sesi olur ve haykırır: “Ey insanlar, ey insanlık! Neredesiniz şimdi? Susun ey insanlar. Öldük biz! Diriyken sesi çıkmayan sizlerdiniz. Bir kelâm etmediniz. Biz yokuz, bakın... Arkamızdan konuşmayın, rahat bırakın, huzur içinde olalım şimdi…”
Suskunluğumuzun sesi olsun bu yazı. Kafamızı gömdüğümüz kumdan bir an çıkarsa diye başımız, hani belki bir kelime duyarız. Duyarız da insanlığımızdan utanırız…
Ateşi söndürmek için su taşıyan o güzel karınca kadar olamasak da… İyi geceler dünya, iyi geceler insanlık.