Çal ilçesinde asırlardır süregelen bir gelenek var: Sudan Koyun Geçirme. Tam 852 yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan bu ritüel, sadece bir kültürel miras değil, aynı zamanda doğayla kurulan derin bir bağın da sembolü. Ancak bu yıl o bağ biraz eksildi, biraz hüzünlendi. Çünkü koyunlar sudan değil, kuruyan Büyük Menderes’in yatağından yürüyerek geçti.
Normalde nehrin sularında yüzen koyunların oluşturduğu o coşkulu manzara, bu kez yerini sessiz bir yürüyüşe bıraktı. Vatandaşların ellerindeki “Su hayattır, can suyu haktır” pankartları ise aslında hepimize yöneltilmiş bir haykırış gibiydi. Çünkü mesele sadece bir nehir değil; mesele geleceğimiz, yaşamın ta kendisi.
Kuraklık artık uzak diyarlardan gelen bir haber değil, tam yanı başımızda. Büyük Menderes’in çekilen suları bize şunu söylüyor: "Beni kaybedersen, seni de kaybedersin." Ne yazık ki yıllardır göz ardı ettiğimiz bu gerçek, bugün en köklü geleneklerimizden birinin kalbine kadar girmiş durumda.
Bu yıl koyunların su yerine toprak üzerinde ilerleyişini izleyenler için belki de en değerli ders buydu. Gelenek yaşatıldı, evet… ama bize aynı zamanda çok acı bir gerçeği de gösterdi: Eğer suyu korumazsak, yarın belki de sadece geleneklerimizi değil, hayatın kendisini de kaybedeceğiz.
Belki de bu yüzden “Sudan Koyun Geçirme” geleneği, bu yıl tarihe sadece bir kültürel ritüel olarak değil, bir uyarı çanı olarak geçti.