Türkiye’de üniversiteler bazen insanı şaşırtıyor. Bursa Teknik Üniversitesi akademisyenleri, “Moria” adını verdikleri yapay zekâ destekli bir sosyal mobil insansı robot geliştirmişler. Hani şu insanlarla konuşabilen, yüz tanıyabilen, soruları yanıtlayabilen türden… Kulağa fena gelmiyor.

Ama insan ister istemez şunu düşünüyor: Bizim çocuk daha yeni “Merhaba” dedi diye seviniyorduk, BTÜ’nün robotu da “Merhaba” demeye başlamış. İyi, hoş, güzel de… Bu işin devamı var mı? Yoksa yine klasik hikâye mi? Yani ilk fazda “Merhaba” dedik, ikinci fazda “Nasılsın” deriz, üçüncü fazda rafa kaldırırız.

Evet, Moria insanlarla iletişim kurabiliyor, yüz tanıyabiliyor. Güzel. Ancak biz hâlâ memleketteki birçok kamu kurumunda e-Devlet şifresini almak için sıra beklerken, banka gişesinde “efendim sistem kapandı” cümlesiyle boğuşurken bu robotu nerede kullanacağız?

Bursa Teknik Üniversitesi diyor ki: Yüksek lisans ve doktora öğrencileri tezlerini bu robot üzerinde yapacak. Harika. İşte tam da burası önemli. Çünkü bu robotun gerçek kıymeti, laboratuvarda raflara konduğunda değil; üzerine sürekli yeni şeyler eklenip geliştirildiğinde ortaya çıkacak. Yani mesele “biz de yaptık” demek değil, sürekli geliştirmek, ticarileştirmek, hayatın içine sokmak.

Şimdi gelelim işin biraz acı tarafına… Biz bu robotu yaptık ama bakalım üç yıl sonra yine Bursa’da mı olacak, yoksa bir Amerikan ya da Uzak Doğu üniversitesinin laboratuvarında mı? Çünkü biliyorsunuz, burada yetiştirilen beyinlerin çoğu eninde sonunda bavulunu topluyor.

Moria güzel bir başlangıç. Ama başlangıçların sonunu getirmek gibi bir alışkanlığımız yok. Umarım bu kez yanılırım. Çünkü Türkiye’nin artık sadece “ilk yapan” değil, “devamını getiren” bir ülke olmaya ihtiyacı var.