10 Kasım’da içimize bir hüzün çöküyor… Sabah saatler 09:05’te siren sesleri içinde hayat adeta duruyor. Tüm yurtta siren sesleri içerisinde hüzünlü gözlerle boşluğa dalıyoruz… Nasıl dalmayalım ki?
10 Kasım’da insanımız istemsizce gözlerini yere indirir; çünkü o an sadece bir ülkenin kurucu liderini değil, bir babayı, umudu, fikri, geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi anıyoruz aslında… Aslında 10 Kasım bir tarih değil, his. Atatürk, yalnızca bir savaş kahramanı değildi ki… Yeniden doğuşun en büyük simgesiydi… Kelimelerle anlatmak yeterli kalmıyor. Böyle bir liderin önünde saygıyla eğilmekten başka ne yapılabilir ki? Şunu da unutmamak gerekir. Atatürk’ü anmak, sadece bir dakikalık sessizlikle değil, bize bıraktığı mirası yaşatmaktır.
Atatürk, ‘Bütün ümidim gençliktedir’ derken aslında bugünlere ve bizlere bir görev verdi; Üç tarafı denizlerle çevrili, cennet vatanımızı çağdaş, özgür ve aydınlık yarınlara taşımak gibi bir görevi var gençlerin. Bunu unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.
Bu yüzden 10 Kasım yalnızca yas günü değil bir bakıma söz verme günü gibi değil mi? Türk gençliğine güvendiğini attığı her adımda gösteren Atatürk’e, ‘İzindeyiz Atam’ deme günü değil midir? Her yıl aynı gün, aynı saatte hüzünlenen kalpler için aslında yeni bir başlangıç değil midir 10 Kasım?
Bu hafta köşeye Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe bıraktığı şu sözleriyle bitirmek istiyorum; “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Kalın Sağlıcakla…