Uzun süredir beklenilen doğum izni düzenlemesi nihayet ete kemiğe büründü. Taslağa göre, annelerin toplam izni 16 haftadan 24 haftaya çıkarılıyor.

İnanın bana, bu artış sadece kuru bir "hafta hesabı" değil; bu, bir annenin gerçekten nefes almasına, bebeğine doyasıya sarılarak büyümesine tanınan küçük ama hayati bir fırsat aslında. Doğumdan sonra hayat öyle bir hızla akıyor ki... O ekstra 8 hafta, hem annenin toparlanması hem de bebeğinin kokusunu biraz daha fazla içine çekebilmesi demek.

​Babalar İçin Eşitlik

​Taslakta bir diğer nokta ise babalık izni konusu. Yıllardır özel sektörde çalışanlar 5 gün, memurlar 10 gün kullanıyordu. Bu eşitizlik bitiyor; artık herkes için 10 gün olacak! Zaten doğum denen mucizeyi omuzlamak sadece annenin yükü olmamalıydı; bu adımın atılması çok yerinde oldu.

​Ayrıca, anneler arasındaki o sessiz ayrımcılık, yani işçi-memur farkı da kapanmaya başlıyor. Süt izninden diğer haklara kadar süren eşitsizliğin bu düzenlemelerle bir nebze olsun azalacak olması gerçekten önemli. Bu, yıllardır kadınların aleyhine işleyen bir detaydı.

​Mesele Sadece İzin Değil, Aileyi Ayakta Tutmak

​Ancak bütün bu düzenlemelerin ötesinde, toplumumuzun sessizce başka bir yöne evrildiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yalnız yaşayanların oranı maalesef yüzde 20’lere dayanmış durumda. Aile küçülüyor, yalnızlık büyüyor.

​Bu yüzden masada sadece doğum izni yok; kreş desteği, bakım yardımı, ev kadınlarına emeklilik gibi çok daha kapsamlı başlıklar var. Hükûmetin son görüşmelerinde de bu yüzde 20 yalnız yaşayan nüfus gerçeği baz alınarak, hayatın daha "aile ve çocuk dostu" hale getirilmesi hedefleniyor.

-Ev hanımlarına emeklilik

​-Vergi istisnaları

​-Çalışan annelere daha yaygın kreş imkânı

​-Artırılmış bakım desteği

Kısacası, taslak hayata geçerse elbette eksikleri olacaktır. Fakat bu kez masaya gelen önerilerin hem anneliği hem de çalışma hayatını aynı kefeye koymaya çalıştığını görmek, bana göre çok kıymetli.

​Yeter ki bu düzenleme raflarda kalmasın, gerçekten uygulamaya girsin ve hayatımızı değiştirsin.

​Bakalım, bu kez o beklediğimiz büyük değişim gerçekten kapımızda mı?