Antalya’nın Serik ilçesinde çıkan o görüntüleri izlediğim anda, içimde tuhaf bir ağırlık çöktü.
Küçücük bir kız çocuğu… Etrafını sarmış 11 öğrenci…
Tekme, yumruk, saçından çekme…
Ve arkadan duyulan o sözler yok mu, insanın kanını gerçekten donduruyor.
“İyi vur lan.”
“Kafasını yere çarp.”
“Vurun, acımayın.”
Biri kayda alıyor, biri “vur” diye yön veriyor, başka biri adeta koreografi yapıyor.
Bir tanesi bile çıkıp “durun” demiyor.
“Yapmayın, yazıktır” diyebilecek tek bir nefes yok orada.
Sanki merhamet, onların dünyasında unutulmuş bir kelime.
Bir çocuk acı çekerken, diğerlerinin bundan eğlence üretmesi… İşte asıl can acıtan nokta bu.
Bu kadar küçük yaşta nasıl böyle bir hoyratlık oluşur?
Kimden öğrendiler, kim göz yumdu, kim fark etmedi de bu kadar büyüdü?
Videoda bir öğretmen bile görünmüyor.
Görünse ne değişirdi bilmiyorum; çünkü bugün öğretmenler de öğrencilerin diline, telefonuna, alayına hedef olmuş durumda.
Daha geçen gün başka bir videoda, lise öğrencileri yaşça babaları sayılacak öğretmenle dalga geçiyordu.
Kahkahalar, alaycı hareketler…
Hiç mi utanmaz insan?
Saygı zaten çoktan çekip gitmiş.
Bugün bir öğrencinin elindeki telefon, öğretmenin otoritesinden daha baskın.
Bir video… bir paylaşım… bir linç korkusu.
Sonra da dönüp “öğretmen niye müdahale etmedi?” diye soruyoruz.
Gerçekten bilmiyor muyuz cevabı?
O yüzden akran zorbalığını konuşurken sadece çocukları işaret edip rahatlamak kolay geliyor ama yanlış.
Zorbalık sonuçtur; kökü çok daha derinde, evde, sokakta, ekranda…
MEB şimdi ilkokula başlama yaşını düzenlemeye hazırlanıyor.
Sınıflarda yaş farkı bir yıl olmasın, en fazla altı ay olsun düşüncesi var.
Kâğıt üstünde doğru görünüyor belki.
Ama kimse kendini kandırmasın:
Bir çocuğu diğerinin saçından sürüklemeye götüren şey takvim farkı değildir.
Bu ülkenin çocukları bir süredir çok erken büyüyor.
Daha erken öfkeleniyorlar, daha erken kopuyor iç dünyaları.
Ve en kötüsü… utanmayı da erken bırakıyorlar.
Biz yetişkinler ne gösteriyorsak, onlar da onu yineliyor.
Bir zamanlar öğretmenden çekinen, büyükleri dinleyen çocuk profili vardı.
Şimdi öğretmeni “içerik” yapıyorlar.
Biraz acı ama gerçek bu.
Bu yüzden sadece yaş düzenlemesine bakmak bana yetmiyor.
Biz çocuklara ne anlatıyoruz, gerçekten ne gösteriyoruz?
Hangi davranışları model alacaklarını farkında olmadan biz seçiyoruz.
Bir toplumun geleceği, sınıf kapısından içeri giren çocukla belli olur.
O kapıdan sevgi, merhamet, sorumluluk girmiyorsa…
Dışarıya çıkan çocukların da içinde bir şeyler eksik oluyor.
Asıl soru şu:
Biz bu çocukları hangi kavşakta kaybettik?
Ve daha önemlisi…
Geri dönebilmeleri için elimizde hâlâ zaman var mı?