Haziran enflasyonu açıklandı, hesaplar tamamlandı ve 2025 Temmuz-Aralık dönemi için emekli zammı "netleşti": %16,67. En düşük emekli maaşı da 14 bin 469 TL'den 16 bin 881 TL'ye "yükselecek". Bu cümlelerdeki tırnak işaretlerini fark ettiniz mi? Çünkü bu "netlik", emeklinin sofrasına konacak ekmeğin hesabında hiçbir netlik vaat etmiyor. Bu "yükseliş", hayat pahalılığının uçsuz bucaksız gökyüzüne doğru sadece zoraki bir sıçrayış.

%16,67! İstatistiksel bir zafer mi? Resmi enflasyonun altı aylık bileşkesi belki. Ancak, bakkal tezgahında, eczane rafında, doğalgaz faturasında, kira kontratında yaşanan gerçek fiyat artışlarının yanında bu oran, kuru bir matematiğin acımasız bir aldatmacasına dönüşüyor. Emekli, eline geçen ilk "zam"lı maaşla markete girdiğinde, sadece birkaç ay önce aldığı aynı ürün sepetinin fiyatındaki fırlamayı gördüğünde, bu yüzdenin ne anlama geldiğini acı bir şekilde anlıyor: Reel bir erime, satın alma gücünde yeni bir kırılma.

16 bin 881 TL. Bu rakamla bir insan, hele ki İstanbul, Ankara, İzmir gibi bir kentte, insan onuruna yaraşır şekilde nasıl geçinebilir? Bir düşünün:

Kira: Tek odalı bir evin kirası bile bu rakamın çok büyük bir bölümünü silip süpürürken, geriye kalanla ne yenir, ne içilir, ne giyinilir?

Gıda: Et, süt, peynir, zeytin, meyve-sebze fiyatları karşısında bu para, sağlıklı ve dengeli beslenmek için yeter mi? "İdare etmek" bile giderek zorlaşan bir lüks haline geliyor.

Sağlık: Emeklinin en temel ihtiyacı. Reçeteli ilaçlar, muayene ücretleri (özel sağlık sigortası olmayanlar için), takip gereken kronik hastalıkların maliyeti... Bu masraflar, bu bütçeyi paramparça edebilir.

Enerji: Elektrik, doğalgaz, su faturaları sürekli artış trendinde. Kışın ısınmak, yazın serinlemek temel ihtiyaç mı, yoksa ulaşılmaz bir hayal mi?

Her altı ayda bir açıklanan bu yüzde rakamları, hayatın acımasız fiyat dalgası karşısında bir kumdan set gibi çabucak yıkılıyor. Emekli, ömür boyu çalışıp hak ettiği, güveneceği bir gelir beklerken, sürekli bir ay sonunu getirme telaşı, bir kuruşun hesabı, temel ihtiyaçlar arasında acımasız tercihler yapma zorunluluğu ile karşı karşıya.

"Zam" kelimesi artık bir teselli değil. Gerçek çözüm, en düşük emekli maaşının insani bir yaşam standardını karşılayacak şekilde radikal bir şekilde ve acilen yükseltilmesi, sağlık ve konut gibi temel ihtiyaçlarda ek destekler sağlanması ve en önemlisi, hayat pahalılığının dizginlenmesi için etkin ve samimi politikaların hayata geçirilmesidir.

16 bin 881 TL ile bir insanın geçinmesi değil, ancak "idare etmesi" mümkün olabilir. Ve bu "idare", çoğu zaman açlık sınırının altında, onursuz bir mücadeledir. Emeklinin cüzdanındaki kuruşların matematiği, ülkenin vicdanının sınavıdır. Bu sınavdan geçer not alabilmek için, rakamların ötesine bakmak, insanın acısını görmek ve harekete geçmek şart. Yoksa her altı ayda bir açıklanan bu "zam"lar, emeklinin omuzlarındaki yükü hafifletmek yerine, sadece yükün artışını duyuran acı bir anons olarak kalmaya devam edecek.