Her 10 Kasım günü saat 09:05'te, Türkiye'nin her köşesinde aynı sessizlik hâkimdir. Sirenler çalar, adımlar durur, sesler kesilir. Bir ulusun kalbi aynı anda atar; Atatürk ile.

Ama o sessizlik, daha fazlasını temsil eder. İçimizde o bir dakikada sesini duyduğumuz kalabalık, yıllar boyu çocukluktan beri süre gelmiş bir hüzün; bir mahcubiyet, özlem vardır. Zira vatanın taşında, toprağında, özgürlüğünde ondan çok fazla imza var.

Atatürk, sadece bir dönem temsil etmiyor; o, bir görüş. Cumhuriyet 'en büyük eserim' diyorsa eğer hâlâ devam ediyorsa, her sabah okula giden 'Ne mutlu Türküm diyene' diyen çocuk sesi daha da yükseliyorsa, o görüş hâlâ yaşıyor demektir.

Bugün 10 Kasım.

Bir yas günü değil, bir anma günü. Anmak sadece özlem duymak değil Atatürk'e, bizlere bıraktığı aklı, bilimi, cesareti anlamaktır.

O yüzden her bayrağa baktığımda düşünüyorum: O, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” dedi. Biz de o sözün sorumluluğunu taşımaya devam ediyoruz.

Belki o gün Dolmabahçe'deki perde kapandı ama biz her 10 Kasım'da o perdeyi açıyoruz. Çünkü bir millet liderini asla unutmamalıdır. Ve biz de asla unutmadık.

Saygı, minnet ve özlemle...