25 Kasım…

Ne zaman bu tarihe gelsek, içimde hep aynı acı beliriyor

Bir takvim günü değil çünkü bu

Sanki hepimizin göğsünde taşıdığı, adına bir türlü “geçti” diyemediği bir acı.

Her yıl hatta her gün aynı haberler düşüyor ekranlara

Fotoğrafı gördüğümüzde “bir kişi daha eksildik” diye iç geçirdiğimiz kadınlar

Bir sabah işe gitmek için evden çıkmış, akşam dönmek üzere söz vermiş… belki çocuğuna sevdiği bir not bırakmış

Ve sonra birden hikâyesi yarım kalmış gibi

Bugün en çok bunu hissediyorum

Bir ülkenin yarım kalan cümlelerini

Bir annenin boğazına düğümlenen “kızım…” diye başlayıp devam edemediği sözler geliyor aklıma

Bir kardeşin kendi kendine fısıldadığı “keşke o gün yanında olsaydım” pişmanlığı

Bir çocuğun yaşından büyük bakışlarla hayata tutunmaya çalışması…

Bunların hiçbirini sayılarla anlatamazsın

Raporlara sığmaz zaten

Tek satırlık haberlere hiç sığmaz

Ama yine de 25 Kasım sadece yas değil

Bir yerlerde sessizce güç toplayan “ben de varım” diyen kadınların günü aynı zamanda

Korksa da konuşanların

Kendine yeni bir yol açmaya çalışanların

Bir başka kadının elini tutup “yanındayım” diyenlerin günü.

Her yıl sokaklara çıkan kadınları görünce içimde hafif bir umut beliriyor

Öyle öfkeyle bağıran bir umut değil… daha çok “birlikte olursak değişir” hissi

Belki yavaş belki sancılı

Ama değişecek

Çünkü şiddet dediğimiz şey sadece bir kişinin öfkesi değil

Yıllarca büyütülmüş, bazı kapıların ardında hâlâ saklanan bir karanlık

Ve karanlığı dağıtan tek şey insanların birbirine biraz daha fazla bakması biraz daha fazla duyması

Belki bir gün

25 Kasım’ı acıları konuşarak değil, geride bıraktığımız o karanlığı hatırlayarak anacağız

Bir gün gelir mi

Gelir

Yeter ki hiçbir kadın bir daha “duyulmadım” demek zorunda kalmasın.